Çerkes diasporası içerisinde tartışmalara sebep olan ve Adige Dil Derneği tarafından 22-23 Kasım tarihlerinde İstanbul'da gerçekleştirilen Uluslararası Anadil Sempozyumu’nun 13 maddelik sonuç bildirgesi yayınlandı.
Avrupa Birliğinin de desteklediği sempozyuma Türkiye, Ürdün, İsrail, Hollanda ve Kafkasya'daki cumhuriyetlerden yaklaşık 50 katılımcı tebliğ sunmuştu. Sunumların tamamının Çerkesce yapıldığı sempozyumun 13 maddelik sonuç bildirgesi şu şekilde;
1. Çerkes/Adı?e nüfus barındıran bütün ülkelerde Adı?ece ciddi bir asimilasyon ve yok oluş tehdidiyle karşı karşıyadır. Özellikle dünya Adı?e nüfusunun %75’inden fazlasını barındıran Türkiye, asimilasyonun en yoğun olduğu ülkedir. 5000 kadar Adı?e nüfus barındıran İsrail’de asimilasyon, yok denecek kadar az olmakla birlikte, orada da nüfus azlığı ve anadilin devlet işlerinde, ticari hayatta kullanılamaması gibi nedenlerle, anadilin geliştirilmesi, bir edebiyat üretilmesi mümkün olamamaktadır. Anavatan Çerkesya’da Adı?ece ikinci resmi dil olmakla birlikte nüfus azlığı, psikolojik nedenler, alışkanlıklar ve ulusal bilinç eksikliği gibi nedenlerle Adı?ece devlet dairelerinde kullanılamamaktadır. Anadilin, anadilde eğitim-öğretiminin geliştirilmesi bakımından bu ciddi bir sorundur. Diaspora ülkelerinden yapılacak grupsal/kitlesel dönüşler bu gereksinimi somut olarak ortaya çıkartabilecek ve çözüm üretilebilecektir.
2. Anavatan’da bu ve benzeri eksikliklere rağmen ciddi bir edebiyat üretilmiş, dilbilim çalışmaları yapılmış, anadil eğitim yöntemleri, araç ve gereçleri üretilebilmiştir ve bütün bunlar her fırsatta daha da geliştirilmeye çalışılmaktadır. Anavatandaki bu ve benzeri hak ve olanaklara rağmen özellikle kentlerde ciddi bir asimilasyon süreci yaşandığını da görmezden gelmemek gerekir.
3. Anadil, klasik olarak ailede öğrenilen dil olmakla birlikte günümüz koşullarında aile, özellikle anadil eğitimi açısından ciddi biçimde etkisizleşmiştir. Radyo, Tv, resimli periyodikler, internet olanakları evin içinde de çocukları tutsak etmekte, onları aileden çok kendi istedikleri gibi yönlendirmektedirler. Bilinçli ailelerin kimi kısıtlar koyma çabaları da yeterince etkili olamamakta, çocuklar internet ve kitle iletişim araçlarının güdümünden kurtulamamaktadırlar.
4. İnsanlık tarihi “barbarlık” olarak nitelenen “yok edebilme” değerinin hüner, üstünlük ve saygınlık nedeni sayıldığı dönemlerden geçmiş olmakla birlikte bugün uygarlığın geldiği aşama, artık yok etme ve barbarlığın değil; İnsan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ekseninde var etme, yeşertme, yaşatma, geliştirme gibi değerlerin hüner ve saygınlık nedeni haline geldiği bir döneme girmiştir.
Başka deyişle bugün artık demokrasi değerleri yüksek devletler ve milletler; kendi içindeki azınlıkları, azlıkları, zayıfları, güçsüzleri yok ederek değil, tam tersine onları koruyarak, yaşatarak, geliştirerek değer ve saygınlık kazanmaktadırlar. Ne var ki bu konuda İsrail biraz farklı değerlendirilse dahi, Adı?e nüfus barındıran hemen hemen bütün ülkeler bu bakımdan üstlerine düşen görevleri layıkıyla yerine getirememektedirler.
5. Bu anlayışın ortaya çıkmasının en önemli nedenlerinden biri de kaybolan bir dilin ve kültürün yalnızca o dil ve kültürün sahipleri bakımından değil, aynı zamanda insanlık ve uygarlık bakımından da geri getirilemez ciddi bir kayıp olduğunun anlaşılmış olmasındandır. Evet, herhangi bir dilin ve kültürün yok olması insanlık ve uygarlığın bir daha geri getirilemeyecek ortak kaybıdır. Devletler, ne kadar yaşatırlarsa o kadar zenginlik ve saygınlık kazanırlar, ne kadar yok ederlerse veya umursamaz davranırlarsa da “barbar” olarak nitelenmelerine yeni bir önek ve kanıt vermiş olurlar.
6. Devletlerin bu konuda almaları gereken pek çok önlem vardır. Adı ne olursa olsun, anadil derslerinin çekici ve sınıf geçmeye de etkili hale getirilmesi, ders saatlerinin arttırılması, yetişkinler için halk eğitimi ve çıraklık eğitimi gibi programlarla gece kursları, tatil kursları düzenlemek, kursları başarıyla tamamlayanlara sertifika vermek, anadilini iyi düzeyde bilenlere, iki dilde hizmet verebilenlere ek ücret veya birtakım ayrıcalıklar sağlayarak özendirmek, özellikle diplomatik, turistik ve ticari hizmetlerde Adı?ece bilenler için kadrolar açmak, 24 saat yayın yapan kaliteli, çekici ve öğretici radyo, tv. yayınları vb. gibi…
7. Bir yandan devletin bu ve benzeri olanaklar hazırlamasını usulüne ve yordamına uygun, etkili ve ısrarlı biçimde talep ederken öte yandan da devletin hiçbir hak ve olanak tanımaması halinde dahi anadilin korunması ve yaşatılması konusunda iradeli, ısrarlı ve dirençli olmak gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, “bir dilin yok olması, konuşanların azlığından değil, bilenlerin konuşmamasındandır”. Evde, sokakta, dernekte, işte, parkta, bahçede, her fırsatta bildiğimiz kadarıyla anadilimizi konuşursak, ona her gün bilmediğimiz bir iki kelime, cümle ekleyebilirsek hem asgari ölçüde de olsa görevimizi yapmış hem de anadilimizin yok olmaktan kurtarılmasına önemli ölçüde katkıda bulunmuş oluruz.
8. Anavatanda Kiril harflerine dayalı iki ayrı alfabe kullanılması, geride bıraktığımız yüzyılın parçalayıp yok etmeye dayanan insanlık dışı politikalarından kaynaklanmış olabilir. Ne var ki, aynı halkın, aynı vatanın iki parçasında bırakılmış iki kesiminin iki ayrı alfabe kullanması, birinde yazılan bir metnin diğerinde eğitim gören biri tarafından rahatlıkla okunup anlaşılamaması, uluslaşma sürecimizin önündeki en önemli engellerden biri olduğu gibi, diaspora Adı?elerine de moral ve motivasyon vermeyen olumsuz bir uygulamadır. Bu iki alfabenin birkaç yıllık bir zaman dilimi içiresinde birleştirilmesi hedeflenmeli, bunun için Cumhurbaşkanı dahil tüm yöneticilerimize etkili biçimde talepler yöneltmeliyiz.
9. Diaspora ülkelerinde okullara, kurslara çekebildiğimiz insanlarımıza anavatandaki kiril temelli alfabelerle orada üretilen eğitim materyalleri ve edebiyat ürünleriyle ulaşabiliriz ve ulaşmalıyız. Ne var ki, Türkiye’de yaşayan 5 milyon civarında olduğu kabul edilen Adı?e nüfusunun anadilini tam olarak unutmadığı düşünülen bir milyon civarındaki insanımıza anadille ulaşmak ve anadilini bilmeyen ama öğrenmek isteyen kesimlere de anadillerini öğrenme olanağı sağlamak zorundayız. Bunun için Türkçe-Latin harflerine dayalı bir alfabe kullanmanın yararlı olacağı, insanlarımızın dillerini öğrenmelerine, bilenlerin de günlük yaşamda kullanmalarına ve unutmamalarına katkısı olacak her olanağı değerlendirmemiz gerekir. Ne var ki, Türkiye’de kullanabileceğimiz Türkçe-Latin Temelli Ortak Adı?e Alfabesinin tüm kurumlarımızın işbirliği ve desteğiyle oluşturulmasında ve kullanılmasında büyük yarar vardır.
10. Adı?e Dil Derneği tarafından anadilimizin internet ortamında derlenmesi, sistematize edilmesi ve öğretilmesi amacıyla yürütülen çalışmalar takdir edilmektedir. Ancak burada kullanılan alfabenin bazı yazım ve işaretler içermesi kullanmada zorluklar yaratmakta olduğu bazı konuşmacılar tarafından dile getirilmiş ise de, seçilen alfabe türünün “fonetik” “tek ses, tek simge “ esasına dayandığı ve programlama diline uygun olduğu değerlendirilmiştir.
11. Bundan sonra yapılacak benzer sempozyum, konferans, seminer veya çalıştaylarda daha dar kapsamlı spesifik bir konuya odaklanılması, konunun derinliğine tartışılarak ortak bir sonuca ulaşılması hedeflenmelidir. Aksi takdirde sorunlar sade dile getirilmekte, kesin sonuç alınamamakta ve çözülememektedir.
12. Programın ana dilimizin geliştirilmesine yönelik olarak anavatan ile ilişkiler ve materyal paylaşımı başlığı altında yapılan oturumda Adigey Sosyal Bilimler Enstitüsü Başkanı Sayın Prof.Dr. Bırsır Batirbiy tarafından anavatan olarak her türlü yardıma hazır oldukları belirtilmiş ve Adı?e Dil Derneği anavatana davet edilmiştir.
13. Bu vesile ile sempozyumu düzenleyen Adı?e Dil Derneği’ne, tüm katılımcılara, bu konuda işbirliği yapan Avrupa Birliği’ne teşekkür ederiz.