Bir Çerkes, Bir Kürt, Bir Türk, Bir Laz birlikte nasıl ölür?




Aslında birlikte yaşamaları gereken halkların birlikte ölmeleri içinde yaşadığımız ülkenin gerçekliğini gözler önüne seriyor. Suruç'da bir Çerkes, bir Kürt, bir Türk, bir Laz yan yana öldüler. Daha doğrusu öldürüldüler. Onları aynı yere getiren şeyler her ne kadar bir arada, kardeşçe yaşama özlemi olsa da, çağrılarına cevap verenler karanlık ve ölümün müritleri oldular. Yıllardan beridir bu topraklarda farklı kültürlerin bir araya gelmelerine engel olmayı hedefleyen ayrımcılığa karşı verilen en güzel cevaplardan bir tanesiydi, bir Çerkes, Bir Kürt, bir Türk ve bir Laz'ın gönüllü birlikteliği. Yaşadığımız coğrafyanın gerçekliğini inkar edip de bu durumu hafife almayalım. Şöyle bakın bir çevrenize. Nefret kültürü ile yoğrulmuş yığınlar ile karşılaşacaksınız. Hiç tanımadığı insanlardan sadece ve sadece dili, inancı, rengi, kimliği nedeni ile nefret eden milyonlar. Ölüm karşısında dahi kılı kıpırdamayan, sevincini dile getirmekte beis görmeyen kalabalıklar. Ölüm kutsanır mı? Bir insan öldüğünde kimden diye sorulur mu? Sorulmaz diyenlerden en güzelleri öldüler. Eksildik.

Bir Çerkes, bir Kürt, bir Türk, bir Laz birlikte nasıl ölür? Etnik kimlikleri her ne olursa olsun önce insan olduklarının ayrımına varmışlardır. Çünkü insan olmak diğer bütün farklılıkları örten bir şemsiye gibidir. Açıldığı zaman altında toplanırsınız. Yanınızda kim olduğunun hiçbir önemi kalmaz. Üzerimize etiket misali yapışmış, doğum yoluyla edindiğimiz bütün o şeyler zenginliğe dönüşür. Bizi bu farklılıkları kullanarak ötekileştirmeye, düşman kılmaya çalışanlara inat yan yana durmak, bir meydan okumadır. Meydan okumak cesaret ister. Üstelik bu kadar az ve yalnızken iki kere daha fazla cesaret ister. Üzerinize gelecek olan yalnızca kafa tuttuğunuz anlayışın resmi, yarı resmi aygıtları değil, bu aygıtların ideolojik tahakkümü altında algıları zehirlenmiş en yakından en uzağa yaşamınızda bir şekilde yer edinmiş bireylerin itirazlarıdır. Siz sadece karşı olduğunuzu değil yanınızda olmanızı istediğinizi de karşınıza alırsınız.

Bir Çerkes, bir Kürt, bir Türk, bir Laz birlikte nasıl ölür? Aklın ve vicdanın sesi yan yana gelmelerini buyurmuştur. Kendi halklarından pek çoğu yetişmiş oldukları dar çevrenin duvarlarını aşamayıp, aynı bahçe de, aynı bahçe sahibinin sözlerini yinelemeye mahkum kalmışken, onlar tercihlerini yapmışlardır. Akıl bizden kendi doğrularımız ile evrensel doğruların sentezini çıkarıp yaşamımızın kurgusunu anlamlandırmamızı bekler. Vicdan bu anlamlandırma içerisinde ortaya çıkan sentezin karşılığını ister. Karmaşık kelimelerin arkasına sığınmaya gerek yok. İşin özü şudur ki, kolektif bir yanlışa, o yanlışın içinde milliyetçilik ve gericilik ile beslenen yakınlarına bakarsın ve hayır, bu ben değilim dersin. Yıllardan beri halkının üzerine giydirilen elbise sana olmaz. Üzerinde sırıtır, dar gelir, orasından burasından patlar. Sonra? Sonra sana düşman belletilenlerin dost olduğunu anlarsın.

Bir Çerkes, bir Kürt, bir Türk, bir Laz birlikte nasıl ölür? Haklı olmanın, güçlü olanın güvenli sularından değil mazlumun içinde çırpındığı fırtınalı denizlerde aranmasını gerektiğini bilmişlerdir. Zalimin rengi birdir ve gridir. Işığın ulaşmadığı gölgelerde boy gösterir. Mazlumlar ise bir renk cümbüşünden oluşur. Her insanın ayrı bir renk olduğu. Ya zalimin yanında kara bir nokta olursun ya da mazlumun yanında haklılığın sonuna konulan bir nokta. Sana sunulan yoldan ayrılıp doğru sapağı seçmek herkesin harcı olmaz. O sapak zordur. Dikenli, taşlı, engebelidir. Önünde, yanında uçurumlar sıralanır. Sadece girmek yetmez. Devam etme erdemini göstermek gerekir. Yanında yürüdüğünün eli artık öteki olanın eli değildir. Bir yoldaşın elidir. Ve o yol asla bir araya gelmesi istenmeyenleri kardeş kılar. Kopmaz bağlarla bağlar birbirine.

Bir Çerkes, bir Kürt, bir Türk, bir Laz birlikte nasıl ölür? Bütün bir ülkenin ağız birliği etmişcesine tempo tuttuğu savaş çığırtkanlığına karşı barıştan yana olmuşlardır. Öyle zamanlar vardır ki, ki o zamanlar genelde hep yaşamış olduğumuz zamanlardır. İnsanlar gözlerini kaybederler. Kulakları duymaz olur. Yürekleri nasır tutar. Kendilerini ezip, suyunu içenlerin gözlerinden bakarlar dünyaya. O gözler nereyi işaret ederse onu görürler. Kulaklarına fısıldayan sesler kan, nefret, ölümü işaret eder. Yürek değildir taşıdıkları. Bir zamanlar onu gerçekten var eden hislerden arındırılmış bir et parçasından ibarettir. Vakti gelmemiş midir dünyaya yeniden insan olarak bakmanın? Vakti gelmemiş midir yeniden acı çekenin çığlıklarını duymanın? Vakti gelmemiş midir yeniden bir yürek sahibi olmanın? Vakit tamamdır. İnsanın tekrardan insan olma mücadelesinin son halkası tamamlanmıştır artık. Bir sınır boyunda bir araya gelen göz, kulak ve yürek ilan eder vaktin tamam olduğunu.

Bir Çerkes, bir Kürt, bir Türk, bir Laz birlikte nasıl ölür? Ortak bir gelecek düşüne inanmışlardır. Yaşadıkları dünyaya, ülkeye şöyle bir bakmışlardır ve aslında öyle olmaması gerektiğine kanaat getirmişlerdir. Bu ülkede barış ve kardeşliğin hüküm sürdüğü yeni bir yaşamın kurulabilmesi adına kader birliği etmişlerdir. Onlar kaderlerini kendi geleceklerinin güvenli limanlarına değil, bütün insanlığın mutluluğuna bağlamışlardır. O nedenle tehlikeli kabul edilirler. Sadece bir Çerkes, sadece bir Kürt, sadece bir Türk, sadece bir Laz olsa neyse. Ama hepsi yan yana. Hepsi ortak idealler etrafında kenetlenmiş. Yıllardan beridir bu ülkeyi farklılıkların düşmanlığı üzerinden yöneten egemenler açısından ne büyük tehdit. Normal koşullar altında bu insanların bir birlerinin boğazlarını sıkması, olmadı nefret beslemeleri, o da olmadı aynı konuda benzer düşünceler içerisinde bulunmamaları beklenir. Siz ne yaptınız be kardeşim? Kardeş oldunuz. Hem de aynı kandan gelmediğiniz halde.

Bir Çerkes, bir Kürt, bir Türk, bir Laz birlikte nasıl ölür? Hepsi de çocukları, oyuncakları ve kitapları seviyordur. Yanı başlarında devam eden bir savaşın neticesinde harap olan bir kente sevdalanmışlardır. O kent ki aylar boyunca bir katil ve tecavüzcüler ordusuna karşı tek başına direnmiş, onurun ve namusun sembolü haline gelmiş. Görmezden gelmek yakışır mı insan olana? Eğer o kent yeniden kurulacaksa, eğer o kentte analar yeniden gülecekse, eğer o kentte çocuklar yeniden koşup, şen kahkahalar atacaksa, yan yana durmak inananların beş şartından daha elzem olur. Hani derler ya ''Komşusu aç yatarken tok yatan bizden değildir.'' Diye. Komşunun evine ateş düşmüş. Komşun sadece kendisi için değil bütün insanlık adına savaşmış. Bu uğursuz katiller ordusuna dur demiş. İnsanlığın onurunu kurtarmış. Çok mudur o komşuya bir oyuncak, bir kitap, biraz umut, biraz sevinç, uzatılan kardeşlik eli. Değildir. Değil diyenlerin bedenleri oradadır.

Bir Çerkes, bir Kürt, bir Türk, bir Laz birlikte nasıl ölür? İnsan inanmak istemiyor. Kendi halklarının en güzel evlatlarına bu şekilde kıyılmasına. Bu çorak topraklarda boy vermiş en güzel çiçeklerin koparılmasına gönlü razı gelmiyor. Nasıl gelsin? Karşımızda duran, yaratmanın hayali ile çırpındığımız tablonun bir örneği. Siz kolay mı sanıyorsunuz bu insanların yan yana gelip, hepinize inat kardeşiz demelerini. Bu ülke de yıllardan beridir ekilmekte olan kin ve nefrete nanik çekmelerini. Kolay değil. Hem de hiç değil. Yaşamı savunmak adına ölürler. Daha fazla ölüm olmaması  adına ölürler. Bırakıp bütün ön yargıları tarihin çöp tenekesine, kardeşlik ve özgürlüğün hüküm sürdüğü bir ülke adına ölürler. Öldürülürler.

Ben bir Çerkesim. Çerkes olduğum için de çok mutluyum. Ama beni daha mutlu kılan şey, yeri geldiğinde Kürt, Türk, Laz, Arap, Süryani, Ezidi her dilden, her renkten halkın mensubu gibi hissetmemi sağlayan evrensel insan olma bilincidir. Bu bilinci taşıyan tüm diğer kardeşlerimizle birlikte, düşlediğimiz dünyanın kurulacağına inanıyorum. Bir gün mutlaka kurulacak. Ve o dünya kurulduğunda ''Bir Çerkes, bir Kürt, bir Türk, bir Laz birlikte nasıl ölür?'' gibi bir cümleye yer olmayacak. İnsanın insana zulmü son bulacak. Ölümün değil yaşamın etrafında kenetleneceğiz. O gün gelinceye kadar yoldaşlarımızın bize bırakmış olduğu bayrak tek gerçeğimiz olacaktır. Sizleri çok seviyoruz. Sizleri asla unutmayacağız. Sizlere ant olsun ki, bu ülkeyi yan yana gelişlerinizde vücut bulan kardeşliğin toprakları haline getireceğiz.

Buradasınız, yanımızda.

Selahattin Bilici