Rusya’nın Çerkesler’e Uyguladığı Soykırım ve 21 Mayıs 1864 Çerkes Sürgünü


Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü için en büyük darbenin vurulduğu 1915’in 100. yıldönümünde, Ermeni soykırımı yapıldığını iddia eden Rusya’ya karşı tepkiler sürerken, Diriliş Postası Gazetesi, Ruslar’ın gerçekleştirdiği Çerkes soykırımı dosyasını açtı.

Diriliş Postası Gazetesi’nin bugünkü nüshasında “Rusya’nın Çerkesler’e Uyguladığı Soykırım ve 21 Mayıs 1864 Çerkes Sürgünü” başlıklı haber dosyasında, insan olan herkesi insanlığından utandıracak bilgiler yer alıyor.

TOLSTOY: “DEHŞET SAHNELERİ ÖYLESİNE KORKUNÇTU Kİ…”

Kont Lev Tolstoy: (Ünlü Rus edebiyatçı): “Köylere gece karanlığında dalıvermek adet haline gelmişti. Gecenin kara örtüsü altında Rus askerlerinin ikişer üçer evlere dalmasını izleyen dehşet sahneleri öylesine korkunçtu ki, hiçbir rapor görevlisi olanları aktarmaya cesaret edemezdi…”

PUŞKİN: “ÇERKESLER BİZDEN NEFRET EDİYOR ÇÜNKÜ…”

Puşkin: (Ünlü Rus edebiyatçı): “Çerkesler bizden nefret ediyor. Çünkü onları özgür yaylalarından attık, köylerini yaktık ve kabileleri toptan yok ettik.”

Dakhovskiy Tümeni /Albay Geyman / Aralık 1862 – “21-22 Aralık gecesi, sakinlerinin bize teslim olma sözü verdiği ama hiç bir zaman yapmadığı ve dağların içinde üst Pşıka’nın daha derinlerine yerleştiği, Jankat ailesinin köyüne doğru hareket ettik. Köyü bütün mal ve mülkleriyle yaktıktan sonra…”

“ÇOCUKLAR ÖLMÜŞ ANNELERİNİN GÖĞSÜNDE SÜT ARIYORLARDI”

Rus Araştırmacı A.P. Berge: “Novorosisk koyunda 17.000 kadar dağlının toplandığı kıyıda gördüklerimi unutamam. Onların bu durumunu görenler Hıristiyan da olsa, Müslüman da olsa, Ateist de olsa dayanamaz, çökerdi. Kışın soğuğunda, karda evsiz, yiyeceksiz ve doğru dürüst giyeceksiz bu insanlar tifo, tifüs ve çiçek hastalığının pençesindeydiler. Anasız kalmış çocuklar ölmüş annelerinin göğsünde süt arıyorlardı… Rus tarihinin yüz karası olan bu acılı sayfa Adıge tarihi açısından büyük zararlara yol açtı. Sürgün, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmelerinin tarihini ve politik bir birlik olma sürecini uzun yıllar kesintiye uğrattı.”

“MIZRAKLARA GEÇİRİLMİŞ ÇERKES BAŞLARI…

Dekabrist Lorer: “General Zass, karargâhının yakınında, özel olarak yapılmış küçük bir tepenin üzerine, mızraklara geçirilmiş, sakalları rüzgarda uçuşan Çerkes kafaları dizmişti. Bu iğrenç tabloyu seyretmek üzüntü vericiydi… Bir gün Zass, davetlisi bir hanımın ricası üzerine düşman kafalarını kaldırmayı kabul etti. Biz de o sırada misafiriydik. Generalin çalışma odasına girdiğimizde dayanılmaz, iğrenç bir kokuyla sarsıldım. Zass gülerek, yatağın altında kafaların konduğu sandıkların bulunduğunu söyleyerek şaşkınlığımızı giderdi ve camlaşmış gözleriyle korkunç şekilde bize bakan birkaç kafanın bulunduğu kocaman bir sandığı çekip çıkardı. ‘Onları neden burada tutuyorsunuz?’ diye sordum. ‘Onları kaynatıyorum, temizliyorum ve anatomi çalışmaları için Berlin’deki profesör dostlarıma gönderiyorum’ diye karşılık verdi.”

“KIYILAR ÖLÜ VE ÖLMEK ÜZERE OLAN İNSAN DOLUYDU”

Y. Abramov: (Kafkas Dağlıları kitabında): “Dağlıların başına gelenleri anlatmaya sözcüklerin gücü yetmez. Binlercesi yollarda, binlercesi açlık ve sefaletten öldüler. Kıyılar ölü ve ölmek üzere olan insan doluydu. Annesinin soğumuş cesedinde süt arayan yavrular, donup öldüğü halde çocuğunu kucağından bırakmayan analar ve sırf ısınmak için sıkışarak yattıkları yerde birlikte donarak ölen gruplar, Karadeniz sahilinde olağan manzaralardı…”

Fransız Gazeteci A. Fonvill: “Gemicilerin gözü doymuyordu. 50-60 kişilik gemiye 200-300 kişi alıyorlardı. Biraz su ve ekmekle yola çıkmışlardı. 5-6 günü aşınca bunlar tükeniyor ve açlıktan salgın hastalıklara yakalanıyorlar, yolda ölüyorlar ve onlar da denize atılıyorlardı. 600 kişiyle yola çıkan gemiden ancak 370 kişi sağ çıkabilmişti.”

“SAMSUN’DAN KIBRIS’A GELENE KADAR 853 KİŞİ ÖLDÜ”

İngiliz Konsolos Gifford Palgrave: “17 Nisan 1867 günü tüm Abhazya’yı dolaştım. Rus olmamaktan başka bir suçu olmayan Abhaz halkının böylesine yok edildiğine ve ülkenin tahrip edildiğine tanık olmak çok acı verici…”

“SADECE TRABZON’DA 53.000 KİŞİ ÖLDÜ”

İngiliz Konsolos R.H.Lang: “Samsun’dan çıkan 2718 yolcu Kıbrıs’a geldiğinde 853 kişi ölmüş ve diğerleri de ölüden farksızdı. Günlük ölüm sayısı 30-50 arasındadır.”

Pinson: “Karadeniz sahilinde Çerkeslerin ölüm oranı % 50’ye yakındır. Sadece Trabzon’da 53.000 kişi öldü. Savaş artığı ‘yüzen mezarlar’ olan gemilerden kaç tanesinin battığı bilinmiyor…”

“KÖYÜ TOP ATEŞİNE TUTTUK VE…”

Sebshskiy Tümeni /Albay Levashov / Ocak 1863: “19 Ocak’da, güneş doğmadan onlara doğru ilerledik. Nehrin iki yakasına konuşlanarak Çerkesler’in savunduğu büyük köyü kuşattık. Savunmaları bizi köyün önlerinde durmaya zorladı. Hareketin başarısı için, köy topçu atışımız ile bombalandı… Wanoubat köyünün orta kısmının bombalanmasından sonra taburlar köyün içine girdi ve dövüşerek çekilen dağlıları dışarı doğru sürdü… Dağlılar arkalarında birçok ceset bıraktı. Köyü ateşe verdikten sonra tümen Çibiy nehrine doğru ilerledi.”

Muhaliflerden N.N. Rayevski: “Bizim Kafkasya’da yaptıklarımız, İspanyolların Amerika topraklarında yürüttükleri savaşların olumsuzluklarının aynısıydı. Dilerim ki, Yüce Tanrı Rus tarihinde kan izlerini bırakmasın…”

Çerkesler 21 Mayıs’ta, tarihin en büyük trajedilerinden birini 151. Yıldönümünde anacak.

Çarlık Rusyası’nın Karadeniz ve Akdeniz’e doğru inerek genişleme politikası çerçevesinde 1500’lerin ortalarından itibaren aralıklarla sürdürdükleri Kafkas halklarına yönelik saldırılar, Nogaylar ve Kırım Tatarlarının etkisiz hale getirilmesinin ardından şiddetini ve yoğunluğunu artırarak devam etti.

Rusya’nın bu dönemde mücadele içinde olduğu Osmanlı Devleti ile imzaladığı anlaşmalarda (1774 Küçük Kaynarca,1783 İstanbul, 1791 Yaş) Kafkasya’ya dair hükümler yer aldı. Son olarak 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda 14 Eylül 1829’da imzalanan Edirne Anlaşmasında Karadeniz kıyısında birkaç kale bulunduran Osmanlı İmparatorluğunun Çerkesya’yı tamamen Rusya’ya bıraktığı hükmüne yer verildi.

Aleksey Yermolov’un ilk Kafkas Ordusu Askeri Valisi olarak atandığı 1817 tarihinden çok önce, Rusya’nın 1763 yılında Çerkes kabilelerinden Natuhaylar üzerine gerçekleştirdiği saldırı Rus-Kafkas savaşlarının başlangıcı olarak kabul edilmektedir.

Bu tarihten itibaren Rusya’nın Kafkasya’yı işgaline yaşlı-kadın-çocuk ayrımı yapılmadan sivil halkın katledildiği köy baskınları, ekinlerin ve ormanların yakılması uygulamaları eşlik etti. Rusya’nın kendi askeri arşivleri, dönemin ordu mensupları ve tarihçilerinin tanıklıkları sergilenen vahşetin izlerini sunmaktadır.

Kafkasya’nın doğusunda, Dağıstan ve Çeçenya’da, 1859’da İmam Şamil’in teslim olması sonucu hakimiyeti ele geçiren Çarlık ordusu, bütün şiddetini Çerkesya’ya yöneltti. 1864 yılına kadar süren savaşlar Adıge, Ubıh ve Abazaların yenilgisiyle sonuçlandı.

21 Mayıs 1864’de, direniş merkezi Soçi’de resmen Kafkasya’nın işgalinin sona erdiği ve Çerkesya halklarının sürgün edileceği açıklandı.

Yaklaşık 1,5 milyon Çerkes (toplam nüfusun yaklaşık yüzde 90’ı) tarih boyunca yaşadıkları topraklardan sürüldü.

500 binin üzerinde insan sürgün yolculuğunda ve ilk yerleştikleri bölgelerde hayatını yitirdi.

Osmanlı topraklarına ulaşabilen Çerkesler, İmparatorluk sınırları içerisindeki Anadolu ve Rumeli topraklarına yerleştirildi. Ancak Rumeli’ye yerleştirilenler, 1877-1878 yılındaki Osmanlı-Rus Savaşı’nın (93 Harbi’nin) ardından yeniden Anadolu’nun çeşitli yerlerine ve bugünkü Suriye, Ürdün ve Filistin topraklarına sürgün edildiler.

Bugün büyük çoğunluğu Türkiye’de olmak üzere diasporada yaklaşık 5 milyon Çerkes yaşamaktadır.