Haç’emız Mir : Adıge Yazı Dilinin Tarihsel Yolculuğu

Prof.Dr. Heç'emiz Mir

Adıgelerin yeryüzünde belirmiş oldukları dönemden bu yana, onları diğer uluslardan ayıran bir ulusal dili bulunuyor. Ulusu tanıtıcı en önemli özellik onun dilidir.

Yok olma sürecine adım atan bir ulus en son dilini yitirir. Bu nedenle, - yok olmamak için- her ulus kendi dilini devlet dili haline getiriyor. Ulusal dil, onu kullanan ulusun bilincini, kavrama yeteneğini, çalışma ürünlerini ve birikimini korur, onları başkalarına ulaştırır ve biçimlendirir.

Yazı dili tarihi insanlık kültürünün gelişmesinde anlamlı bir sayfa oluşturur. Yazı dilinin yolculuk süreci binyıllarla ifade ediliyor. Bunca uzun bir süreç içinde değişik uluslar çok sayıda değişik yazı biçimleri oluşturdular ve kullandılar, günümüzde kullanılmakta olanlar da az değil.

Ulusun bilgileri bir süre gelir sırf konuşma dilinde ifade edilemez hale gelir. Sözlü dile göre yazılı dilin yararlı yönleri, koruyuculuğu daha fazladır: Yazı dili, sözlü anlatımı, yani konuşma dilini çok daha fazla oranda koruyor, bir arşiv, bir hazine değerinde oluyor. Bu nedenle sadece şeyleri değil, değişik asırlarda yaşamış olan insanları da birbirine bağlıyor. Yazı dili insan bilimini ölümsüz kılıyor.

Çok eski günlere gittiğimizde, sayı ve toprak genişliği açısından Adıgeler Kafkasya’da oluşmuş olan halkların en büyüklerinden biri idiler. Kültürel yönleriyle de diğerlerinden ayrılıyorlardı. Adıge giysilerini, mükemmel gelenek ve göreneklerini, Adıge danslarını ve müziğini sadece Kafkasya’da yaşayan uluslar örnek almakla, benimsemekle kalmamış, Adıgelerin toplumsal yaşayışı, yiğitliği, güzel vücut yapıları tüm dünyada ünlenmişti.

“Adıgelerin Karadeniz kıyısındaki konumları nedeniyle, - diyor Aşhamafe (Eŝhemefe), uzun geçmişten bu yana Adıgeler tanınıyorlardı, Yunanlılar, Romalılar ve Cenevizlilerle ilişkileri vardı. Son dönemlerde bazı Avrupalılar da Adıgeleri ziyarete geliyorlardı. Ancak Adıgelerin uygar toplumlar gibi bir yazı dillerinin bulunduğuna ilişkin bir kanıt bugüne değin bize ulaşabilmiş değil”( 1997: 2).

Adıgelerin bir dönem yazılarının bulunduğuna, ancak karşılaşılan yıkımlar sonucu bunları yitirdiklerine ilişkin yazılarla da karşılaşıyoruz. Bunun kanıtları olarak bir yazı dilleri bulunan Hatların (Hattilerin) dilinin Adıge dillerine (Abhaz-Adıge dillerine) daha yakın olduğunu söyleyen ünlü biliminsanları vardır, günümüze ulaşmış olan Hatıv, Hatikuay, Hatıĵıku (Хьатыжъыкъу) ve Hatıĵıkuay gibi Adıgece sözcükler de bulunuyor.

Adıgelerin yazısı olsaydı, eski yazı dili dönemine ve yazının yitirilişine ilişkin anlatılarda, masallarda, eski şarkılarda ve Nart öykülerinde bir belirtiye, bir işarete rastlayabilirdik diye yazıyor Ç’ereşe Zaynab.

17 – 19 yüzyıllarda Adıgelerin kendileri ve Rus aydınları tarafından değişik biçimlerde çok sayıda alfabenin üretilmiş olduğunu biliyoruz. Bunlara ilişkin tarihsel bilgiler Aşhamafe Davut, Haţene Abdül, Çereşe Zaynab (*) ve daha başkalarının yazılarında görülebilir. Tarihsel kayıtlara göre alfabe işiyle en çok 19. yüzyılda ilgilenildi.

Bu zorlu uğraşa katılanlar arasında Bersey Vımar, L. Lyule ve bugün sözünü ettiğimiz Ančoko Hacıbeç de bulunuyor. Ančoko Hacıbeç Arap harfli alfabesiyle şarkılar, masallar, atasözleri derledi, alfabesini, diğer alfabelere göre Adıge seslerini daha kolay ve düzgün sunmak için çalıştığı söyleniyor. “Sesleri, kalın sesler de dahil, sıradan harflerle sunuyor” (Ç’, Z., H. A.) – Hacıbeç’in 1878 yılında yabancı bir dilde öğrenci okutmayı reddettiği yazılıyor. Adıge dilinde okutmayı başaramadıysa da, Adıgelerin tarihinde yaşanmış olan ilginç olayları kendi alfabesiyle kaydetmiş bulunuyor, alfabesi ömürlü olamadıysa da Adıgeler ondan yeterince yararlandılar.

“Dilini kitap dili yapmanın yararı” başlıklı yazısında, eğitim görmüş Adıgelerin eğitimin yararını kendilerinden sonra gelecek kuşaklara aşılamaları, onları bilinçlendirmeleri ve bildiklerini onlara aktarmaları gerekiyor, diyor. Eğitimsiz ve okumamış kalmaları halinde, kişilerin başlarına gelecek olan şeyleri de sıralıyor. Gücünü özellikle Adıgeceyi bir yazı dili haline getirme yolunda yoğunlaştırıyor. “Dilini yazı dilini haline getirip de tek amaç etrafında toplanmamış tek bir toplum yoktur yeryüzünde” – diyor el yazmasında. “Kalem işi – kaybolmayacak bir iştir, körelmeyecek bir gelenektir, xabzedir, yolunu şaşırmayacak bir ulustur…” – diyor.

Ančoko Hacıbeç’in düşünce tarzı akıl yüklü ve bilgece , düzgün, kısa ve sert sözler sıralıyor, bazen de azarlayıcı, yaşamın tüm yönlerini kapsayıcı nitelikte ifadeler kullanıyor.
Yazıları beğeniyle okunabiliyor, en çok da derlediği atasözleri ilginç, bunlar Adıgelerin genişliğince kullandıkları sözler, doğru ve özlü sözler, uzak görüşlü düşünceler, bunu anlayabiliyorsun.
İyilik yapan iyilik bulur. Adından iyilikle söz edilen kişi tanınır/ ünlü biri haline gelir, iyilikler uzun ömürlü, kalıcı olurlar. Bu sözler unutulmayan sözler, geçerli değerler ve Hacıbeç’in canla başla ortaya koyduğu değerler, ulusça çoğaltılıyorlar.

Gelecek kuşaklarımızın Hacıbeç’in yazılarına sık sık başvuracaklarını umuyoruz, günümüz dünyasını anlama, katettiğimiz uzun yolculuğu kavrama ve bunların neye benzediğini öğrenme açısından bu yazılar bize iyi örnekler sunuyorlar.

(*) Tanınmış Adıge dilbilimciler.-hcy

Haç’emız Mir, Adıge Devlet Üniversitesi Adıge Dilbilimi ve Kültürü Fakültesi öğretim üyesi

Adıge mak, 30 Mart 2016

Çeviri: Hapi Cevdet Yıldız

Cherkessia.net, 02 Nisan 2016